4 Şubat 2010 Perşembe

Part 1

Cumartesi sabahının bitip öğleninin başladığı saatlerde alarm çaldı. Hafta sonu olmasına rağmen saat uyanmak için geç sayılabilirdi. Alarmı susturdu, gece basketbol maçını izlerken yediği cipsin tadı hala ağzındaydı. Cips yediği gecelerde yatmadan dişlerini fırçalaması gerektiğini tekrar hatırlattı kendine. Telefonuna bakıp kız arkadaşına uyandığını belirten ve ona da günaydın babında birkaç güzel söz söyleyen bir mesaj attı. Buluşma yerine gitmek için henüz iki saatten biraz daha fazla vakti vardı. Cips yiyip yattığı her gece yaptığı gibi dişlerini kahvaltıdan önce fırçalayarak mutfağa gitti. Sütü ısıtıp en sevdiği kahvaltısını hazırlarken kız arkadaşının mesajına yazdığı cevabı okudu. Memnun olmamış olacak ki biraz yüzünü buruşturdu, cevap atmamaya karar vererek telefonu görmeyeceği bir köşeye bıraktı. Gazetesini aldı ve kahvaltısını kaşıklamaya başladı.

Görmeyeceği köşede titreyen telefonun sert zemin üzerinde çıkardığı sesi duyduğunda ise hem kâsedeki kahvaltısını, hem de gazetenin spor sayfasını bitirmek üzereydi. Telefondaki ses bu aralar ikisinin de derslerinin yoğunluğu ve farklı şehirlerde yaşamaları yüzünden çok fazla görüşemediği, ama bir o kadarda görüşmek istediği arkadaşına aitti. İstanbul’da olduğunu, buluşmaya katılacağını, kendisinin de işi gücü varsa bırakarak gelmesi gerektiğini söyledi.

Zaten buluşmaya gitme konusunda son derece istekliydi ama bu telefon konuşmasının onu daha da mutlu ettiği ortadaydı. Duş almak için kalktığında kız arkadaşını aramayı düşündü, sonra vazgeçti, tekrar düşünüp tekrar vazgeçtiğinde duştan çıkmıştı ve ilişkisinde nelerin rayına oturmadığını düşünüyordu. Bugünkü buluşmada bu konudan bahsetmeyi aklının bir köşesine not ederek hazırlanmaya başladı. Hayatının başladığı dönemde hayatına giren ve hayatının bundan sonrasını belirleyecek olan bu dönemde yanında olan, onu belki aile fertlerinden bile daha iyi tanıyan bu insanların bu konuda ona yararlı birkaç şey söyleyeceklerinden emindi. Özellikle az önce telefonla konuştuğu adamın geçmişte söylediklerini ve onu ne kadar iyi tanıdığını düşündü. Gülümsedi.

Dışarı çıkmadan önce yaptıklarını tekrarlamaya başladı. Odasının panjurunu ve camını açıp havaya baktı. Kapalı ve bulutlu bir hava vardı. Tekrar yüzünü buruşturdu. Bu havalardan ne kadar nefret ettiğini tekrarladı kendi kendine. Giyindi, yanına alması gereken eşyalarını alırken saatine baktı acele etmesi gerektiğini kendi kendine hatırlattı. Hayatına giren kızlara göre şekillenen saçlarını düzeltti elinden geldiğince, zira şimdi uzunlardı ve kız arkadaşı biraz daha uzarlarsa çok daha iyi olacağını söylemişti. Tıpkı bundan öncekinin çok kısa olsa ne kadar güzel olacağını söylediği gibi. Ceketini ve cüzdanını aldı ayakkabılarını giyerken anahtar taşımaktan ne kadar nefret ettiğini hatırladı. Anahtar almamaya karar vererek evin kapısını kapattı. Her gün yaptığı gibi apartman kapısındaki boy aynasında tekrar kendine baktı. Saçlarını tekrar düzeltmeye çalıştı ( gereğinden fazla uzun oldukları için başaramadı ).

Otobüs durağına doğru yürürken niçin hayatına giren insanlara göre kendisini çeşitli şekillere soktuğunu merak etti. Önce bundan keyif aldığını ve herkesin bir şekilde bunu yaptığını söyledi kendine. Daha sonra kendine kızdı. Saçlarını kendi bile beğenmiyordu. Evet, bundan 2 sene önce bu saçlarla ( hatta çok daha uzun bir modelle ) epey ortalarda gezinmişti... “O zamanki kız arkadaşın da ona bayılıyordu.” diye hatırlattı iç sesi. Kendine tekrar kızdı ve bugünkü buluşmada ortaya atacağı bir konu daha olduğuna karar vererek adımlarını hızlandırdı.