23 Eylül 2009 Çarşamba

Ellerim Bomboş

En son yazımı Bulgaristan maçı sonrası yazmışım. Ardından Sırbistan ve İspanya gibi iki müthiş galibiyet almamıza rağmen bu tadı damağımızda bırakanlara selam ediyorum şimdi. Bu arada arka arkaya yendiğimiz bu iki takımın finalde olması bilmem size bizim potansiyelimiz hakkında bir fikir verdi mi?? 

Kaybettiğimiz Slovenya maçı benim çokta umurumda değil açıkçası, zira grubundan çıkmayı ganatilemiş herhangi bir türk takımının son maçı kazanacağını zaten tahmin bile etmiyorum. Ha dersinizki "O maçı kazansaydık Yunanistan'la eşleşmicektik.", bende size derimki Yunan'lılar karşısında segilediğimiz oyunu kime karşı sergilesek fark yerdik. Dua edin o gün Yunanlarda en az bizim kadar beceriksiz ve kötü oynadılar. 

Çok sebep var bilmiyorum hangisinden başlasam. Yunanistan maçının 2. çeyreğinin ortasında Yunan takımı 19 biz ise sadece ve sadece 4(dört) rebound almıştık. Avrupa şampiyonasındaki bir çeyrek final maçı bu ve bu rebound farkı takımı ağlatır. Rebound almak sadece fizik işi değildir. Vakti zamanında rebound konusunda üstad olmuş gayet kısa oyuncularda mevcuttur (bkz: Jason Kidd). Rebound fizik ve fundemantal istediği kadar konsantrasyon isteyen bir iştir. Ne savunmada ne hücümda kucağımıza düşen toplar hariç rebound alamadık. Bunun sebebi boyumuzun kısa olması değil kafamızın oyunda olmamasıydı. Kafayı oyuna hazırlaması gereken kim?? Tanjeviç!!! Varan bir...

Gelelim Ömer Aşık'a. Kendisini çok beğenirim. Ülkemizi Hedo ve Mehmet gibi NBA'de süper bi şekilde temsil edeceğinede eminim. Ama bu adam turnuva boyunca 15/47 (%31), Yunanistan maçında 1/6(%16) yüzdeleri ile serbest atış kullandı. Bu adam şu anda 23 yaşında ve 20 yaşından beri Tanjeviç ile beraber çalışıyor Fenerbahça klübünde. Ben bi koç olsam 3 senedir birlikte çalıştığım adamın böyle bir uluslararası şampiyonada bu yüzde ile oynamasından utanırım. Be hey utanmaz Tanjeviç hiçmi yüzün kızarmadı 3 yıllık öğrencini serbest atış çizgisinde her gördüğünde. Varan iki. Zaten hangi genç oyuncuya ne kattınki bugüne kadar?? Neyse....

Gelelim takımımızın bel kemiği NBA tescilli yıldızımıza. Aslında perşembe arayıp "abi ben geliyorum!" dedi ama dinletemedi. İspanya maçı; 1/5 isabet 2 sayı, Sırbistan maçı; 1/16 isabet 4 sayı (bide neredeyse maçı veren bi top kaybı) ve Yunanistan maçı 4/14 isabet 13 sayı. Bütün bu berbat istatistiklerin yanında turnuvanın en çok top kaybeden 4. oyuncusu (2,6). Kimse bana "abi yıldız oyuncu çok top kaybeder doğaldır." demesin. Aynı yıldız oyuncular takımı alıp finale falan götürüyolar aynı zamanda. 

Diyolarki "Dizi sakattı, ağrısı vardı." peki anlaştık madem dizin sakat, ağrın var. Oynamakta istiyosun eywallah. Peki bu maç başına 30 dakika ortalama ne allah aşkına. Oyna 18-22 dakika, hem kritik yerlerde sahne al takımını kurtar, hemde kendini dinlendir, hem abuk sabuk toplar kullanıp zaten ağrın olan dizine yük bindirme. 

Bir basketbolcunun en rahat olması gereken an şuta kalktığı andır. Acı çekerek savunma yapabilirsin, acı çekerek rebound kovalayabilrisin (bu arada "eye of the tiger" çalar kulaklarda) ama dizlerini büküp potaya baktığın anda duyduğun acı konsantrasyonunu darma dağın eder. Bunu aşabilen oyuncular efsane oluyorlar zaten (bkz:Jordan, kobe) bu işin normali böyledir. Demek istediğim şu madem bu kadar ağrın var, davul gibi bi dizle oynuyosun her maç 12-13 şut atma. Pas trafiği yap, takımını yönlendir, turnike zorla. Tabi bunların hepsini benden önce söylemesi gereken bi adam var. Ahh Tanjeviç ahh!!! Varan üç....

Bütün bunların yanında Ersan tam anlamıyla muhteşemdi. Ellerinden gelen herşeyi yaptıklarına inandığım diğer tüm oyuncularada teşekkür ediyorum. Ömer Aşık'ta bu gruba dahildir. Tek temennim evsahibi olacağımız 2010'a başımızda bu bela olmadan gitmek.


9 Eylül 2009 Çarşamba

Uzun Var İş Bitirir, Uzun Var Maç Yitirir

Takımın %90'ının takır takır oynadığı bir Litvanya maçı ve antrenman maçı havasında geçen bir Bulgaristan maçı sonrasında gruptan çıkmayı garantiledik. Bu geceki Polonya maçı lideri belirleyecek. 

Gelelim geçen iki maçın değerlendirmesine. Müthiş bir maç çıkardığımızdan hiç kuşkum yok. Daha önce bahsettiğim Litvanya'nın kısa rotasyonundaki eksiklerinin beline beline vurduk resmen. Kerem ve oynadığı kısa sürede Engin pas trafiğini çok iyi yönlendirdiler. Ender konusunda ayrı bir paragraf açmam gerektiğini düşünüyorum.

Ahanda açtım. Ender Aslan iki maçta toplam 8/6 üç sayılık, 4/3 iki sayılık isabet oranlarıyla 16,5 sayı ortalamasıyla Ersan ile birlikte takımın bu alandaki lideri. Aslında yaptıklarını sadece istatisik olarak aktarmak Ender'in performansına biraz gölge düşürür. Özellikle Litvanya maçında benchten oyuna girerek yaptığı üçlük katkısı inanılmazdı. Bence milli takımımızın tartışmasız en flaş ismi şu anda. Ersan'dan bu katkıyı zaten bekliyordum ama Ender'in bu kadar kritik dönemlerde bu kadar ekstra katkı yapması ilaç gibi geldi.

Ayrı bir paragraf açmam gereken bir diğer isim Semih. Zaten bu oyuncuyu sevmediğim için turnuva boyunca onu objektif bir gözle izlemeye çalıştım. Yani acaba benmi çok kafaya takıyorum bu adamın performansını, hareketleri sadece benimmi gözüme batıyor diye düşündüm ama Bulgaristan maçı beni malesef haklı çıkardı.

Litvanya maçından beri takımı baltalamaktan başka hiçbişey yapmıyor Semih. Litvanya maçında hem savunmada hem hücümda her pozisyonda hata yaptı. Petravicius'un efsanevi performansının altına imzasını atsa yeridir. Hadi Semih kendini turnuvaya hazırlayamamış, kafası turnuvada değil, sevgilisiyle kavga etmiştir vs vs.. Peki takımın başında koç diye duran Tanjeviç bunu görmüyormu? Litvanya maçının son çeğreyinde 5 faul almasaydı Semih hala oyunda olacaktı ve muhtemelen maçı kaybedecektik. 

Hadi Litvanya maçı gergin bi maçtı onun mazereti hazır. Bulgaristan gibi bir idman maçında 97 saniyede 3 faul alıp kenara gelmek nedir?? Nasıl bir sporcu takımını bu kadar göz göre göre sabote edebilir?? Semih'i biz izlerken sinir krizleri geçiriyoruz. Acaba Kaya Peker evinde maçları izlerken "Benim yerime ala ala bunuma aldın Tanjevic?" diyomudur??

Bu iki oyuncumuz dışında Hedo ve Ersan bekleneni verdiler. Oğuz Savaş'ın post-up pozisyonunda ne kadar etkili olduğunu rakibi sırtına aldığı her pozisyonda gördük. Kerem tecrübesini kullanarak takımın top paylaşımını çok iyi ayarladı. Bütün bunların yanında özellikle dış savunmada rakibi ısırıan Bekir ve Sinan rakibin oyununu müthiş bozuyorlar.

Aksayan tek nokta uzunların çabuk faul alması. Oğuz ve Ömer savunmada aldıkları çabuk faullerle bizi Semih'e mecbur bırakıyorlar. Bu geceki Polonya maçında buna biraz dikkat etmemiz halinde ev sahibini geçeceğimizi düşünüyorum. Polonya'nın iki maçtır son derece dar bir rotasyonla oynaması onları bu akşamki maça yorgun çıkaracaktır. Buda ciddi bir avantaj bizim için. 

Lütfen bu geceki maçı izlerken Kaya Peker'i şu kadroda hayal edip, alabileceğimiz madalyanın rengini tasarlayın.

Görüşmek üzere.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Bir Şampiyona Başlarken

Herkese selamlar;

Avrupa basketbol şampiyonasının başlamasına saatler kala benim gibi pek çok basketbolseverin iftar vaktini bekler gibi maç saatini beklediğinden hiç şüphem yok. Genel bir değerlendirme yapmak için biraz geç kaldığımın farkındayım o yüzden grup maçları süresince sadece Türkiye maçları hakkında bişeyler karalamaya çalışıcam.

İlk maçımızı yapacağımız Litvanya Avrupa basketbolunda çok ciddi ekole sahip bir ekip. Katıldığı her şampiyonada olduğu gibi Eurobasket 2009'a da madalya için geldiler ama bu sefer işler herzamankinden biraz farklı. Litvanya denince akla gelen en büyük yıldızları yok yanlarında. Bana göre Avrupa'nın tartışmasız en iyi oyun kurucusu Sarunas Jasikevicius ve yine Avrupa'nın en iyi skorer guradlarından biri olan Ramunas Siskauskas kadroda değiller. Bunun yanında normelde benchten gelen ve müthiş bir delicilikle rakip savunmayı darma duman edebilme kapasitesine sahip Kaukenas'ta eksiklerden biri. 

Peki. "babacım adamlar kadronun yarısını getirmemiş biz alırız Litvanya'yı aşağı." denebilirmi? Kesinlikle hayır bu 3 süperstarın yokluğun rağmen hala müthiş bir potansiyeli var bu takımın. Evet belki guardların yarısı yok ama Lavrinovic kardeşler bu şampiyonadaki her takımın pota altını inim inim inletebilecek adamlar. Kerem Gönlüm'ün şok doping olayı (bu konuya daha sonra değineceğim) sayesinde pota altındaki savaşçı gücümüzün bir kısmını yitirdik. Kaya Peker'in bu takıma çağırılmaması konusunda şimdilik bişey söylemiyorum zira çok doluyum.

Sevgili basketbol federasyonu yetkililerimizin ve bence takımımızın en büyük handikapı olan Tanjevic'in neden 2 Avrupa ve 1 dünya şampiyonasını gayet başarılı bir şekilde tamamlamış, kamyon dolusu uluslararası tecrübesi olan Kaya Peker'i kadroya çağırmadıklarını aklım hafzalam almıyor.

Konuyu çok dağıttık. Peki bizim bu maçtaki avantajımız ne olacak? Her zaman olduğu gibi en büyük avantajımız tıpkı futbolda olduğu gibi gazımız olacak. Yani yapmamız gereken maça iyi başlamak, çünkü Litvanya'nın eksikleri sağolsun kadrolarımız şu an kafa kafaya. Dediğim gibi temel ihtiyacımız maça kafa kafaya başlamamız vunun ardında yapmamız gereken tek şey Hidayet'in yanına yardımcılar bulabilmek. 

Bu sene NBA playoffları ve final serisi sağolsun bu şampiyonada Hidayet topu her aldığında kafasında 2 kişi bulacaktır. Hidayet topu iyi dolaştırabilen, pas ve oyunu yönlendirebilme yeteneği çok yüksek bir oyuncu. Bu yüzden bu ikili sıkıştırmalar eğer iyi kullanabilirsek bizim avantajımız olacaktır. 

Yine Lityanya'nın eksiklerinin doğurduğu bir avantaj, Jasikevicius gibi bir pick&roll üstadının kadroda olmaması savunmamızın dış atışlara daha çok odaklanmasını sağlayacatır.

Hidayet, Ersan, Ömer hücümda, Kerem, Oğuz  ve yine Ömer savunmada çok şey beklediğim isimler. Bu maçı kazanmamızın gruptan çıkmamızı yarı yarıya garantileyeceğini söyleyebiliriz. Güzel basketbol izleyeceğimize şüphe yok.

Umarım kazanırız.