26 Nisan 2010 Pazartesi

Yüzücü

Uzun süredir antrenman yapmakta olan bir yüzücü kendini tanır. Hangi yarışta yüzerken rakiplerinin kimler olacağını, bu rakiplerin zayıf mı, güçlü mü olduklarını bilir. Uzun mesafe yarışlarında ne zaman tempo arttıracağının, hangi metreler arasını kaç saniye veya dakikada alması gerektiğinin, kısa mesafe yarışlarında ne zaman atağa kalkacağının farkındadır. Bütün bunlara hakim olabilmesinin tek yolu yarışacağı havuzu, rakiplerini ama en önemlisi kendini bilmesidir.

Yetişkin olmaya başladığım zamandan beri hep böyle hissettim kendimi. Düzenli antrenman yapan iyi bir yüzücü gibi. Hayatımın gidişatında, çevremde, ilişkilerimde olayları hep kontrolüm ve isteğim doğrultusunda yönlendirmeye çabaladım. Hep iplerin bir kısmının elimde olmasını istedim ve çoğunlukla bunu başardım. Elbette bu herşeyi kusursuz yaptığım manasına gelmiyor ama işleri batırdığım zamanda sorumlu sadece ben oldum. Yaptığım hataları, kötü tercihleri kendime birer tecrübe olarak ekleyip yarışıma devam ettim. Ailem için, arkadaş çevrem için, sevgililerim için bu hep böyle oldu. Her zaman ya olayın esas kahramanı yada söyledikleri ve yaptıklarıyla olayın gidişatını değiştirebilecek önemli karakter oldum. Hangi mesafede nasıl yüzeceğini bilen, rakiplerini tanıyan, onlara karşı stratejiler geliştiren bir yüzücü olmaya çalıştım her zaman ve asla bunu yapmaya çalışmaktan pişman olmadım.

Son üç gündür ise bambaşka hissediyorum kendimi. Yıllardır antrenman yaptığım o havuzda değil dolu dizgin akan azgın bir nehirde gibiyim. Havuzun o sakin, düz bir kağıt gibi uzanan sularına attığım kulaçlarıma şimdi şiddetli dalgalar karşılık veriyor. Berrak suda rahatça görebildiğim rakiplerimin ne yaptığından tamamen habersizim. Yarışı bitirebilmek için ne yöne gideceğim hakkında bile bir fikrim yok. Ne yaptığının gayet farkında olan, kendi planlarını kurup uygulayan o sakin yüzücüden eser kalmadı üç gündür.

Şimdi onun yerinde amacı sadece köpüren dalgalara direnerek suyun üzerinde kalabilmek olan bir adam var.