23 Aralık 2012 Pazar

ezeli rekabet üzerine..

ah ulan fenerbahçe. hakkında öyle enteresan düşüncelere sahibim ki. hakkında, daha doğrusu hakkınızda. taraftarınla, yönetiminle, sporcunla... öyle bütün, öyle tamamlayıcı bir kulüpsün ki, her parçasında aynı homojenliğe sahip olan bir takım. garipliğin mükemmelliyetini oluşturmuş bir kulüp.

100 yılı deviren ezeli rekabetti bizimkisi. elbette galatasaray gibi büyük bir kulübün, yine kendisi gibi büyük bir ezeli rakibi olmalıydı. sahi koskoca real madrid'in bile ezeli rakibi atletico madrid'den ziyade barcelona değil midir? çünkü aslında kendine denk olan oydu, atletico madrid değil. peki neden galatasaray'ın ezeli rakibi, düşmanı, kimilerine göre dostu sendin? tüm galatasaraylılığım boyunca bunu sordum kendime? neden ulan? neden fenerbahçe?

80'li yılların sonunda doğmuş olmaktan dolayı, hafızam ancak 94-95 yılına kadar anımsıyor galatasaray anılarını. zaten galatasaray tarihinin en muhteşem dönemlerinin başlangıcına denk geldiğini de hatırlatmaya gerek yok. fatih terim'li seneler, şampiyonluklar, kupalar. karşı tarafta ise yenilgi, hüzün, rezaletler,pendik faciası, dayak yiyen futbolcular, olaylar. gerçi sizde suç değildi aslında, bizdeydi belki de. çok iyiydik oğlum lan, öyle böyle değildik. küçümserdim sizi her daim, yakıştıramazdım galatasaray'a ezeli rakip olarak...

yaş ilerledikçe fark ettim ki aslında başarının miktarı veya niteliği değildi yakışmayan. davranıştı, yaşatılandı, çevrenin gördüğüydü. ömrüm boyunca bana hangi takımlısın diye sorulduğunda gururla "galatasaraylıyım" dedim hep. soran bizden değilse "en azından fenerbahçeli değilsin" derdi hep. neden derdi oğlum bunu? niye her zaman nefret edilendiniz? başarılı olan bizdik, kıskanılan bizdik ama nefret edilen hep sizdiniz, neden?

bu basit sorunun cevabı da basitti aslında. aykırı olmaktı tek amacınız. ezeli rakibinle berabere kaldığınız bir lig maçını bile şampanyalarla kutlamaktı. soruyorum neden? 4 yıl üst üste muhteşemliğin tarifini yazmış ezeli rakibinin dengesini alçakça bir çelmeyle bozmaktı amacınız, tıpkı 2001 yılında olduğu gibi. halbuki tarif gayet açık ve netti; uygulamak yerine, uygulayanı düşürmekti amacınız neden ulan fenerbahçe?

ne olurdu sanki ezeli rakibinin tüm dünya tarafından alkışlanan başarılarına "tesadüf" demek yerine sen de alkışlasaydın? ne olurdu sanki her sene çıkan teşvik söylentilerinden ders alıp adam gibi yarışsaydın? ne olurdu sanki rakibine attığın, sana sadece 3 puan getiren 6 tane golü ilahlaştırmasaydın? ne olurdu sanki stadyumuna yönetim destekli hakaret dolu koreografiler, pankartlar astırmasaydın? ekmek parası kazanmak için kapıcılık yapanları umarsızca aşağılamaya çalışmasaydın?

ne olurdu sanki her kötü oyundan sonra hakem odalarını, soyunma odalarını basmasaydın? ne olurdu sanki sana biat etmeyen yayıncı kuruluşun kablolarını, canlı yayında birer birer kesmeseydin? ne olurdu sanki daha bitmemiş bir sezonda, galip gelinen maçtan sonra sanki şampiyon olmuş gibi sahaya hindiler, tavuklar getirip kesmeseydin? ne olurdu sanki alın teriyle mücadele etmeye çalışan, finansal zorluklarla boğuşan rakibine fakir fukara demek yerine biraz saygı gösterseydin? ne olurdu sanki kazanamadığın bir şampiyonluğu kazandığını sanınca yarıştığın rakibinin sevincini taklit ederek onu kendince dalgaya almasaydın, kendini rezil etmeseydin?

problemin aslı buydu; cevaplamanız gereken sorular o kadar çoktu ki... yetmezmiş gibi 2011 temmuzunda bu sorulara yenileri eklendi. asla çıkmayacak, seni ezeli rakibinin karşısında bir daha asla dik durmana izin vermeyecek bir leke... ah ulan fenerbahçe, neden? neden hiç adil yarışmayı denemedin? neden hep kolayı, hep yanlış olanı seçtin? tehdit ettin, kendince ezdin, kendince eğlendin...

galatasaray gibi bir ezeli rakibe sahip olma fırsatını değerlendiremedin. şimdi seni kurtarması için atacağı imzalara, vereceği kararlara muhtaç oluverdin... bazı şeylerin er ya da geç ortaya çıkacağını düşünemedin...

tekrar tekrar soruyorum, ah ulan fenerbahçe, neden?

Orhan Veli'den

yolda yürür bir gölge,
çok sakindir
sesi çıkmaz sokaklarında… istanbulun
istanbulumun..
meltemin sesini dinler yürürken
hafif de kamburdur sırtı
hafiften mağrurdur
salınır,
salınır da salınır..
bir taze gelin edasında bilmeden,
aslında ayyaşlığın sınırında.
içmiştir besbelli
ama yine de yolunu bilir
kafasında eski usül şapkası
cebinde bir sürü şiir var besbelli..
öyle yürüyor çünkü
şair edasında
nasıldır ya şairin edası
bilemem…
çılgınlık var aslında
yürüyüşünde
salınışında
kimseye söylemediği
söyleyemediği
sarhoş semalarında
bir garip yürüyüşünde
bir garip orhan veli
orda burda çalışmış,
şurda burda içmiş
bilemem
bilirim ki gölgesi geçer gider yanıbaşımdan
bilirim ki
damlara bacalara türkü söyletendir
bilirim ki
istanbulun türküsü de dillerde
yalnızlığı bilendir
aşkı bilen
gökyüzünü boyar her sabah
diker denizi umarsızca
bilirim ki
istanbulun küçük bir yerinde
alkolün mezesi olur şiirler ve…
bir garip orhan veli
silinir en başından bütün hikayeler
hafif bir gölge gelir yanıbaşıma…
bir garip şair çiçek pasajında..
kadehimin ortağı olur orhan veli
içer de içer..
içimden gelir karpuz kabuğundan gemiler yapmak…
bir türkü söylemek isteriz beraberce,
bir de şiir yazsaydık keşke
keşke..
içimizden hiç eksik olmazdı mısraların huysuzluğu
kadehimde bir buğulu havadır
bir garip orhan veli
bilirim ki halimenin sevgilisi vardır
bir garip orhan veli
dal gibi kızlar
münevver abla mesela..
bir mısra da sanadır be ey güzeller güzeli
bilirim ki
ölünce biz de iyi adam oluruz..
ey garip orhan veli
kadehimin bu gece ortağısın
görüyorum
yolda salınıyor
hafiften çarpık,
hafiften kambur,
bir garip gölge..
bilirim ki bir şiir var cebinde
benim duymadığım
senin görmediğin